17 Ağustos Depremi’ni kim neden yaptı?

Once dinle-1
Amerika’nin bir deprem olacak diye korku ve endiseyle izledigi San Andreas fay hatti ile bizim Kuzey Dogu Anadolu fayi, birbirlerine ikiz kardes kadar benziyor.

Bunu da dinle-2
San Andreas fayi, Amerikan sanayiinin kalbinin attigi, Silicon Vadisi’nin bulundugu bir yerde. Depremin yaratacagi ekonomik kayiplar cok buyuk olacak. ABD’nin korkusu bu…

BUYUK SORU:
Amerika, boyle bir depremin onune gecemeyecegini biliyor. Peki, kucuk kucuk depremler yaratarak, bir buyuk depremin onune gecmek, bolgedeki enerjiyi bosaltmak mumkun mu?

YANITI:
Bu soruya uzun suredir, “EVET” yaniti veriliyordu. Esrarengiz bilim adami TESLA tarafindan gelistirilen bir “Deprem Makinasi” kucuk depremler yaratarak, buyuk depremler yaratacak enerjiyi bosaltabiliyordu.

BUNUN BIZIM DEPREMLE NE ILGISI VAR?:
Amerika, bu esrarengiz makineyi test etmek icin, Turkiye’yi secti. Cunku, Kuzey Anadolu Fay Hatti ile San Andreas Fay Hatti, ikiz kardes gibi birbirine benziyordu. Eger makina, burada basarili olursa, orada da basarili olacaginin garantisi var demekti.

Makina, Izmit yakinlarinda test edilirken, kontrolu elden kacti ve ulkemiz buyuk bir felaketle karsi karsiya kaldi.

17 AGUSTOS DEPREMINI, AMERIKALILARIN DEPREM MAKINESI YAPTI…

MERAKLISI ICIN AYRINTILAR:
1900’lerin basinda Sirp asilli Amerikali Nicola Tesla adinda bir bilim adami, düsük frekansli elektromanyetik isinimla yüksek enerji transferi yapan bir teknik gelistirdi. Tesla makinesi, olusturdugu elektromanyetik alan sayesinde yeraltinda biriken enerjiyi harekete geçirebiliyor hatta istenilen bölgeye yönlendirebiliyordu.

Hem Ruslarin hem de Amerikalilarin uzun zamandir gücünü tamamen doga’dan alan bu teknigi bir silah olarak kullanmanin yolunu aradiklari biliniyor. Nicola Tesla, ilk olarak ilkel bir düzenek ile 1908 yilinda Sibirya’da bir deney yapti. Bölgede yapilan denemede Hirosima’nın 40 bin katina yakın enerji açıga cikmisti. Patlamanin etkisi kilometrelerce kare alana yayilmisti. Ancak ortada en ufak bir krater veya madde kalintisi yoktu. Bu durumda bir göktasinin dusmus olmasi ihtimali ortadan kalkiyordu. Bilim adamları Sibirya’da ne oldugunu hala tam olarak cözemedi. ABD, Tesla ile çok uzaklardan hatta uzaydan saldirilar yapmayi planladi. Etkisi ve gücü bir türlü kontrol altına alinamayan silahın denemeleri yillarca sürdü: Avustralya , Kafkaslar, Okyanus tabani ve Güney Amerika’daki Ant daglari.

Baslangicta askeri amacli gelistirilen doga silahinin kontrolündeki aksakliklar destekcilerini korkuttu. Zamanla ortaya cikan maddi kaynak sorunu bazı barısci yalanlarla asilmaya calisildi. Makinenin depremleri onlemek icin yaratildigi soylentisi yalani yayildi. Iddiaya gore, makinenin amaci “ABD’nin yillarca basina bela olmus San Andreas fay hattindaki enerjiyi kontrol etmek ve etkisiz hala getirmekti.” San Andreas fay hattinda biriken enerji suni depremlerle bosaltilacakti. Ancak projenin denenmesi ve test edilmesi gerekiyordu. Hatalarinin giderilmesi sartti. Bunun icin de iyi bir deneme mekanina ihtiyac vardi. Tipki Kuzey Anadolu Fay Hatti gibi; tipki Turkiye’nin tam deprem kusaginda bulunan sanayii merkezi Izmit gibi…

NEDEN KUSKULANIYORUZ?:

BIR
Bir cok insan depremden hemen once, Golcuk’ten Avcilar’a kadar olan bolgede bir ates topu gorduklerini soyluyorlardi. Kimsenin neden olustugu hakkinda doyurucu yanit veremedigi bu top, TESLA makinesinin olusturdugu manyetik alan olmasin?

IKI
Depremin oldugu gun, Israil ve Amerikan ekipleri, bolgede elektro sismik haberlesme tatbikatlari yapiyorlardi. Bu tatbikat, aslinda Tesla Makinesi’nin denemeleri olmasin?

UC
Amerika, ulkemizde uzun suredir adim adim sismik ag sebekeleri kuruyor ve bu topraklardaki tektonik hareketleri cok yakindan izliyor. Bu bilgilere neden gerek duyuyor? Deprem Makinasi denemelerinin sonuclarini degerlendirebilmek icin olmasin!

DORT
Depremden sonra, bolgede haberlesmek olanaksiz hale geldi. Koskoca bu Cumhuriyetin Cumhurbaskani Demirel bile, o gun telefonlarinin kesik olmasindan yakindi. Bu tele-iletisim aksakliklari, Deprem Makinasi’nin elektromanyetik dalgalariyla iliskili olmasin?

BES
Depremden yaklasik 5 saat sonra, bir Rus deniz arastirma gemisinin yarisir gibi bolgeye gelmesinin amaci, TESLA Deprem Makinesi’ni deneyen ABD’nin izlerini incelemek olabilir mi? Rus arastirma gemisinin, bolge karantinaya alindi diye eli bos donmesi, kusku uyandiriyor…

ALTI
Deprem sonrasi inanilmaz Amerikan ve Israil yardiminin nedeni, duyulan vicdan azabi olabilir mi?

Medya – Asker : Kim kimi kullanır?

Sabah’ın eski sahibi Dinç Bilgin’in 28 Şubat’taki medya – asker ilişkilerine dair sözleri Türkiye siyasetinin dününü olduğu gibi geleceğini de aydınlatacak gibi görünüyor. Özetle şunları söyledi Dinç Bilgin:
Ahmet Taşgetiren

# “28 Şubat döneminde her şey zıvanadan çıktı. Söylenmemesi gereken şeyleri söyledik, yapılmaması gereken şeyleri yaptık. Gazeteler, patronları ve yönetimleriyle hadlerini aştılar. Hükümet yıkıp hükümet kurmaya başladılar. Enerji başta olmak üzere bütün kamu ihaleleri medya patronlarına dağıtılır oldu. Medya patronları köpek balıkları gibi her tarafa, her şeye saldırdılar. Her patronun bir bankası vardı. Ben de bunun dışında kalamadım.”

# “O devirde bir psikolojik harp vardı. Devletin bazı kademelerinde uzman kişilerce bir plan hazırlanıyor ve uygulama devreye sokuluyordu. Birileri bildirileri size uçuruyor ve yayınlamanızı istiyor. Siz de yayınlamak zorunda kalıyorsunuz. O dönemde her gazetenin askerle teması vardı. İlk önce Ankara büroları devşiriliyordu. Onlar da merkez mutfağı etkiliyorlardı.”

# “Andıç olayında Hürriyet’in yayınladığı haberi biz de yayınladık. Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Altan kardeşler hakkında ‘Abdullah Öcalan’dan para aldılar’ söylentilerine inanmadım ama gazetemi andıçın hazırlandığı merkezden ve kamuoyundan korumak durumundaydım. Hürriyet gazetesi bu haberi yayınladığı için biz de vermeye mecbur kaldık. Ancak şimdi baktığımda doğru yapmadığımızı görüyorum.”

# “Kendi menfaatlerimiz için DSP- MHP- ANAP Koalisyon Hükümeti’ni destekledik. Bazı şeyler refleks haline gelmişti. Eski cesur Sabah’ın yerini konformist Sabah almıştı.”

Bilgin’in seçtiği kelimeler çok dikkat çekici. Mesela “devşirilme” tabirini kullanıyor. Ne demek bu? Bir devletin veya grubun çıkarı için kullanılmak üzere alınıp, eğitilmek ve görev vermek demek.

Osmanlı’nın devşirme yoluyla alıp yetiştirdiği ve kendi hizmetinde kullandığı Hristiyan çocukları vardı mesela.
Osmanlı’nın son dönem tarihinde Jön Türkler’in, Fransa veya başka Avrupa ülkelerinde “Karşıt devşirme” haline getirildiği ve kendi ülkelerine karşı kullanıldığı anlatılır.
28 Şubat süreci… Askere özel bir misyon yüklenişi… Bu süreçte medya mensuplarının devşirme haline getirilişi ve kullanılışı…
Medya mensuplarının devrişilmeye mukabil bir bedel olarak ihaleler üzerine çöreklenmesi…
Bu elbet görülen bir şeydi; ama “itiraf”ın tadı başka. Bir büyük medya grubunun patronu, öteki grubun durumunu da ifşa edecek nitelikte itiraflarda bulunuyor.
Bakın şu sözlere:
-O devirde psikolojik harp vardı. Devletin bazı kademelerinde uzman kişilerce bir plan hazırlanıyor ve uygulama devreye sokuluyordu.

Bakın şu sözlere:
-Gazeteler, patronları ve yönetimleriyle hadlerini aştılar. Hükümet yıkıp hükümet kurmaya başladılar. Enerji başta olmak üzere bütün kamu ihaleleri medya patronlarına dağıtılır oldu. Medya patronları köpek balıkları gibi her tarafa, her şeye saldırdılar. Her patronun bir bankası vardı. Ben de bunun dışında kalamadım.”

Olayın aslında pek çok mağduru var:

1. Gazeteler: Gazetecilik haysiyetini ayaklar altına almışlar.

2. Askerler: Medyanın çıkar hesabı için kullanılmışlar.

3: Siyasetçiler: Asker – medya işbirliği içinde bedel ödemişler.

4. Millet iradesi: Bir oyuna kurban gitmiş.

5. Laiklik adına heyecanlananlar: İhaleler üzerine köpek balıkları gibi saldıranların ekmeğine yağ sürme görevi üstlenmişler.

6. Türkiye: Tek parti dönemi, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve…. 28 Şubat… Sancılar, ameliyatlar altında nice on yıllar… Bir türlü tekerleğin yerden kesilmemesi, uçamayış, hep yere kapaklanış…

7. Ülkenin geleceği: Türkiye hala 28 Şubat sendromundan kurtulmuş değil. Türkiye hala laikliği tartışıyor. Türkiye hala inanç özgürlüğüne vurulan prangaların esareti altında… Türkiye hala millet iradesinin kuşku ile karşılandığı bir ülke.

İtiraflar, siyasi bilinci yükseltiyor.
Olayların sıcak ortamında ve herkesin taraf olmaya zorlandığı şartlarda görülemeyen gerçekler gün yüzüne çıkıyor. Yaşananları daha iyi anlama imkanı kazanılıyor.
Çünkü Türkiye’de bazı şeyler kroniktir. Bin kere tartışılır, yaşanır, düşülür, kalkılır, gene yaşanır…
Ali Baransel medyanın “Esas duruş” halini anlatmış 12 Eylül’de…

12 Eylül’ün patronu Kenan Evren de anlatmıştı esas duruşa geçenleri, hatta gel gel edenleri…

Şimdi yok mu “Yedekte asker var” diyenler?

Şimdi yok mu Org. Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanlığı’nın, Org. Özkök’ten farklı olacağı umuduna oynayanlar?

Belli ki Org. Özkök, pek çok laik vatandaşımızı kesmedi. Birkaç köşe yazarı Org. Özkök’ü birkaç kere çarmıha gerdi, bıraktı.

-Arasıra esip gürlemeyen askerden Genelkurmay başkanı mı olurmuş!
Bu halet-i ruhiyeyi kaç köşede okursunuz sık sık!
Yeter ki, asker “Heey, yok mu orada kimse?” desin, köşeciklerden başını uzatan uzatana olur. Hele patron için ucunda dev ihaleler gözüküyorsa…

Dinç Bilgin’in itirafları, medyada “Ah nasıl da yapmışız bu işleri” gibisinden epeyce göz yaşı üretti. Peki acaba askeri kesimde nasıl karşılandı? Özellikle şu “ihalelere köpek balıkları gibi saldırma” ifadeleri? Ben asıl onların duygularını merak ediyorum.

Erol Simavi “Biz sistem içinde birinci kuvvetiz, çünkü askeri müdahaleleri bile biz yaptırırız” demişti Özal’a meydan okurken…

Bence, askeri müdahale ve medya ilişkisinde kim kimi kullanır sorusu yabana atılır bir soru değildir.

ABDÜLHAMİT’İ MASONLARIN DEVİRDİĞİ AÇIKLANDI

Masonlar Büyük Locası Üstadı Celil Layiktez, masonların Abdülhamit’in devrilmesi ve İkinci Meşrutiyet’te oynadığı rolü açıkladı. Layıktez, “Hareket Ordusu’nu da masonlar yönetti” dedi

Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası Üstadı ve locanın resmi yayın organı Tesviye Dergisi’nin editörü Celil Layiktez, dünya masonlarına ‘İslam Ülkelerinde Masonluk’ başlıklı İngilizce bir makale yayınladı. Makalesinde, Osmanlı Devleti’nde masonluğun nasıl kökleştiğini anlatan Layiktez, 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesine giden süreçte masonların oynadığı rolü değerlendirdi. Mason üstadı Layiktez, 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra ‘İslamcıların’ İstanbul’da ayaklanma çıkardığını ve bu ayaklanmanın Hareket Ordusu tarafından bastırılarak Sultan Abdülhamit’in tahttan indirildiğini söyledi. “Hareket Ordusu, masonlar tarafından örgütlendi ve yönetildi” diyen Layiktez, “Sultan Abdulhamit’e tahttan indirildiğini tebliğ eden 5 milletvekilinden oluşan heyettekilerin tamamı masondu” dedi.

ELİMİZDE BELGELER VAR

Makalesiyle ilgili olarak BUGÜN’ün sorularını cevaplayan Celil Layiktez, yazıyı İtalyan masonlarının isteği üzerine kaleme aldığını söyledi. Yazıyı İtalya’da masonların üye olabildiği masonik bir internet sitesinin tarih kütüphanesine de gönderdiğini anlatan Layiktez, iddialarının arkasında durduğunu vurguladı. Layiktez, Abdülhamit Han’ı tahttan indirenlerin masonluğu ilgili olarak, “Elimizde yeterli belgeler var. Bu 5 kişinin mason olduğuna eminiz” dedi.

ORDUDAKİ MASONLAR

Hareket Ordusu’nda Muhtar Paşa’nın mason olmadığını belirten Layiktez, “Karargah subayı Mustafa Kemal’in ise mason olup olmadığı kesin olarak bilinmiyor. Ama subayların içinde, masonların sayısı çok fazlaydı. Selanik’teki Hareket Ordusu’nu organize eden İttihat ve Terakki, Emmanuel Karasu’nun başkanı olduğu locada organize oluyorlardı. Hatta o kadar çok subay var ki, bir kısım subay er üniformasıyla hareket ordusuna katıldı. Mustafa Kemal’in mason olup olmadığı ise kesin olarak bilinmiyor” dedi. Layiktez, mason localarının 1935’te Mustafa Kemal tarafından kapatıldığının hatırlatılması üzerine, “Kapatmadı. O olay başka türlü gelişti” diye konuştu. Tarihçi Mustafa Armağan, Hareket Ordusu içinde masonların bulunduğu iddiasını doğruladı. 31 Mart Vakası’nın geniş değerlendirilmesi gereken bir olay olduğuna işaret eden Armağan, “Siyonizm çok komplike bir olay. Masonların sahiplenmesi doğal. ‘Modern Türkiye’yi biz kurduk. Osmanlıyı biz bitirdik. Dolayısıyla bize şükran duyulması lazım’ diyorlar. Böyle bir noktaya getirmek istiyorlar. Masonluğa giriş o zaman zannediyorum belirli bir dış bağlantıları sağlamlaştırmak, etraf oluşturmak gibi kaygılardan kaynaklanıyordu” dedi.

Rus General: "ABD İran´ı Vuracak"

Eski Sovyetler Birliği”nin Genelkurmay Başkanı Leonid Ivashov, Bush yönetiminin İran”a nükleer bir saldırı planladığını belirterek, Pentagon”un önümüzdeki birkaç hafta içinde bunu gerçekleştirecek durumda olacağını ileri sürdü. Rus general “”ABD, İran”a saldırmak için ikinci bir 11 Eylül gibi büyük bir provokasyonda yaratabilir”” dedi.

Eski Rus genel Leonid Ivashov “”alternatives-international.net””te yayımlanan makalesinde Amerika Başkanı George W. Bush”un İran”a karşı nükleer bir saldırı planının kuşku götürmez olduğunu belirtti. Pentagon”un önümüzdeki haftalarda saldırıyı gerçekleştirebilecek durumda olacağını savunan Ivashov, tek bilinmeyen şeyin ise bu projenin ABD Kongresi”nde onaylanıp onaylanmaması olduğunu söyledi.

Leonid Ivashov, tüm verilerin ABD”nin birkaç ay içerisinde bir nükleer saldırı düzenleyeceğini gösterdiğini vurguladı. Ivashov saldırının şekli hakkında, “”kampanya denizde başlayacak ve ABD”nin bir kara operasyonu birliklerini koruyacak ve herhangi bir Fars körfezi ülkesinden gelebilecek saldırı etkisini azaltacak biçimde Patriot anti-füze savunma sistemi desteğinde olacak”” diye yazdı.

SADDAM”IN İDAMI İRAN”A SALDIRININ BİR PARÇASI

“Kuwaiti Arab Times”ın “güvenilir kaynaklara” dayandırdığı bir habere dikkat çeken Rus general, gazetenin ABD”nin Nisan 2007″den önce İran”ı füze ve bombalarla vuracağını ileri sürdüğüne dikkat çekti. Leonid Ivashov, ABD”nin saldırı hazırlıklarının bitme aşamasına geldiğini kaydederek, Saddam Hüseyin ve en yakınlarının idamının bu hazırlıkların bir parçası olduğunu ifade etti.

İdamların ABD”nin hem İran, hem de tüm Ortadoğu”daki durumu daha da şiddetlendirme çabalarına”kılıf uydurma” amaçlı olduğunu kaydeden eski general, “”Washington kontrollü kaosun, Fars körfezindeki petrol ile diğer önemli stratejik petrol taşıma yollarında hakimiyete yardımcı olacağını düşünüyor”” dedi.

Ivashov, sorunun en önemli yanının ise Ortadoğu”nun, içerisine Kürdistan yolu ile İran, Türkiye ve Suriye”nin gireceği “”sonsuz kanlı bir çatışma alanı”” haline gelmesi olduğunu belirtti. “”Irak savaşı bu bölgesel istikrarsızlaştırma sürecinin sadece bir aşamasıydı”” diyen Ivashov, bu etabın ABD ve İsrail”in İran ile hesaplaşmaya yakınlaştıran bir süreç olduğunu kaydederek, ABD açısında Afganistan ve Irak”taki durum yatışıncaya kadar İran”a karşı askeri bir müdahale başlatmanın kolay olmayacağının da altını çizdi.

YUGOSLAVYA ÖRNEĞİ

Dünyada Washington”un neo-muhafazakar politikasına karşı tepkiler artmasına rağmen ABD”nin İran”a karşı nükleer silah kullanacağını ileri süren Ivashov, böylece ABD”nin 1945″te Japonya”dan sonra çatışmada ikinci kez nükleer silah kullanacağına işaret etti.

Ivashov, saldırıdan sonra ülkelerin olası tepkilerini ise şöyle yorumluyor: “”Rusya, en iyi ihtimalle hükümet saldırıları mahkum etmekle yetinecek ve en kötü ihtimalle “her ne kadar ABD”nin yaptığı bir hata ise de hedef ülke, saldırıyı provoke etti” diyecek. Tıpkı Yugoslavya”nın maruz kaldığı saldırılarda olduğu gibi. Avrupa aynı şekilde hareket edecek. Bununla birlikte Çin ve diğer ülkelerde nükleer saldırıya karşı tepkisinin daha önemli olması muhtemeldir. Her halükarda, ABD güçlerine nükleer karşılık verilmeyecektir. Bush yönetimi de bunun tamamen bilincindedir.””

İran”a yönelik saldırıda BM”nin hiçbir şey yapamayacağını vurgulayan Ivashov makalesinde kamuoyunun da saldırıyı engellemesinin mümkün olmadığını kaydetti.

Saldırı durumunda İran”ın İsrail”i hedefleyeceğini söyleyen Rus general, “”İsrail, İran”ın bazı füze saldırılarının hedefi olacağı kesin, bu durumda Hizbullah direnişi ve Filistinlilerin daha aktif olması mümkündür. İsrailliler kendilerini kurban olarak ortaya koyacak ve provokasyonlara başvurmanın gerekçesi olacak. Makul zararlar görecek ve ABD, hak edilen bir ceza gibi sunarak İran”ı istikrarsızlaştıracaktır”” dedi.

İKİNCİ UÇAK GEMİSİ ORTADOĞU”DA

Savaşı kimsenin durduramayacağına dikkat çeken Ivashov makalesinde, “”bazı kişiler kamuoyunun tepkilerinin ABD”yi durduracağına inanmış görünüyor. Ben düşünmüyorum. Bu faktörün önemini abartmamak gerekiyor. Geçmişte ben saatlerce Miloseviç”i NATO”nun Yugoslavya”ya saldırı planladığı konusunda ikna etmeye çalıştım. Uzun zaman bunu öngörmeyi reddetti ve bana sürekli, “BM Kanunu”nu okuyunuz. Hangi gerekçe ile bunu yapabilirler?” diyordu”” diye yazdı.

Ivashov, “”aynı şey Irak”ta yaşandı. Kamuoyu şok oldu ve öfkelendi. Oysa ABD”yi ilgilendiren tepkinin boyutu değil, askeri-endüstriyel gelirlerinin yayılmasıdır”” değerlendirmesinde bulundu. İvashov, ABD”nin Şubat sonuna kadar ikinci bir uçak gemisinin İran körfezine yerleştireceğini belirtti. Bu arada ABD Başkanı George Bush tarafından ocak ayında bölgeye gönderileceği açıklanan ikinci Amerikan uçak gemisi USS John C. Stennis”in Orta Doğu”da olduğu bildirildi. Amerikan 5. Filosu tarafından yapılan açıklamada, USS John C. Stennis”in dün bölgede bulunan USS Dwight D. Eisenhower ile buluştuğu ve her iki uçak gemisinin, bu sabah saatleri itibarıyla Umman Denizinde bulunduğu belirtildi.

İran”a saldırıda uçaklar ve denizaltılarla taşınan füzelerin yanısıra balistik füzelerin kullanılacağını da ifade eden Ivashov, bütün olasılıkların nükleer saldırıyı, uçak gemilerinden hava saldırılarının takip edeceğini gösterdiğine işaret etti. Ivashov ayrıca İran”ın güçlü silahları olduğunu ve ABD”nin bu nedenle ağır kayıplar verebileceğini belirterek, İran”ın güçlü bir savunması olduğu ancak hava saldırına karşı hiçbir korumasının olmadığını söyledi.

“YENİ BİR 11 EYLÜL PROVOKASYONU YOLDA”

Ivashov makalesinin sonunda, ABD”nin İran”a saldırı olasılığının bugün çok yüksek olduğunu dile getirirken, Kongre”nin böyle bir harekata izin verip vermeyeceğinin belirsiz olduğuna dikkat çekti. Ivashov, “”Bir provokasyona başvurmak bu engeli kaldırabilir (İsrail”e bir saldırı veya askeri üsleri dahil ABD hedeflerinin vurulması). Provokasyonun boyutları 11 eylül 2001″te New York”taki saldırıları kadar olabilir. Bu durumda Kongre kuşkusuz ABD başkanına “evet” diyecek”” dedi.

Haberalemi : 24.02.2007

11 EYLÜL’ÜN İÇYÜZÜ

Bu makale, 11 Eylül’le ilgili bütün hadiselerin, Amerikan hükümeti ve aracıları tarafından planlandığını ve uygulamaya konulduğunu gösteren delillerin bir özetini sunar.

Öncelikle, olayın Hükümet versiyonun iddia edildiği gibi doğru olduğunu, yani 19 Arap’ın dört uçak kaçırdığını ve bunlardan üçünü binalara hedeflediğini, diğerini de boş bir alana çarptığını farz edelim. Birazdan göstereceğim gibi, olan bitenin hepsi bundan ibaret değil, eğer öyle olsa bile, Hükümetin bununla ilgili önceden bilgi sahibi olduğunu ve hadiselerin gerçekleşmesine kasıtlı bir biçimde müsaade ettiğini gösteren sağlam kanıtlar var. Bu kanıtları anlamak için, olayın Hükümet versiyonunun ne olduğunun bilinmesi gerekir. En başta, ABD hükümetinin o günle ilgili resmi tutanaklarına bakalım.

American Airlines’a ait, 11 uçuş numaralı, kuyruk numarası N334AA olan bir Boeing 767 uçağı kaçıranlarla birlikte toplam 92 kişiyle, Boston’dan kalkıp Los Angeles güzergahında seyretmekteyken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. Uçak öğleden önce saat 8.25 ya da daha öncesinde kaçırıldı ve saat 8.46’da Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesine dalış yaptı.

United Airlines’a ait, 175 uçuş numaralı, kuyruk numarası N612UA olan bir Boeing 767, uçağı kaçıranlarla birlikte 65 yolcusuyla, American Airlines’a ait 11 uçuş numaralı uçakla aynı rotada devam ederken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. Uçak öğleden önce 8.55 dolaylarında kaçırıldı ve 9.03’de Dünya Ticaret Merkezi’nin Güney Kulesi’ne vurdu.

Kuleler daha sonra, uçakların taşıdığı yakıtın kulelerin çelik kaplamalarını eritmesi sonucu çöktü.

American Airlines’a ait 77 uçuş numaralı, N644AA kuyruk numaralı bir Boeing 757, uçağı kaçıranlarla birlikte içinde bulunan 64 yolcusuyla Dulles Havalimanı’ndan kalkıp Los Angeles rotasında seyrederken, 5 Arap tarafından kaçırıldı. 8.55 dolaylarında kaçırıldı ve 9.45’te Pentagon’u vurdu.

United Airlines’a ait 93 uçuş numaralı, N591UA kuyruk numaralı bir Boeing 757, uçağı kaçıranlarla birlikte içinde bulunan 45 yolcusuyla Newark’dan (New Jersey) kalkış yapıp, San Fransisco rotasında ilerlerken, 4 Arap tarafından kaçırıldı. 9.45 sularında kaçırıldığı ve 10.10’da Pennyslvania’da boş bir arazide parçalandığı biliniyor.

Bu zaman aralıklarında yetkilileri suçlanmaya değer kılan anormallik, Amerikan hava gücünün tek bir avcı jeti (İngilizce adıyla “fighter jet”) bile kaçırılan uçakların engellenmesi için seferber etmemesidir. (Bkz. http://911research.wtc7.net/essays/911revealed/#airdefense )

Havacılık yönetmeliklerine ve tarihsel örneklere dair yapılacak küçük bir araştırma, o uçakların her birinin çarpmayı hedefledikleri yerlere yakınlaşmadan önce avcı jetler tarafından engellenmesi gerektiğini gösterir. Tek bir avcı jetin bile seferber edilmemiş olması, yalnızca rutin hava savunma prosedürlerinin sistematik olarak ülke çapında durdurulmuş olmasıyla açıklanabilir. Federal Havacılık İdaresi (FAA) yönetmelikleri, herhangi bir uçağın gitmesi gereken güzergahından sapması veya Hava Trafik Kontrolü (ATC) komutlarına ya da kendisiyle kurulmaya çalışılan iletişim çabalarına cevap vermemesi durumunda, otomatik olarak acil durum çağrısı yapılacağını belirtir. Bunun nedeni, hiçbir art niyetten şüphelenilmese bile, bu uçağın diğer uçaklar için tehlike oluşturmasıdır. Eğer Hava Trafik Kontrolü acil bir durumun varlığından şüphe duyarsa, bu tüm birimlerce ortak olarak ele alınır. (Bkz. http://standdown.net/ )

Hava Trafik Kontrolü bir acil durum tespit ederse, uçağın engellenmesi, problemin ne olduğunun öğrenilmesi, ve uçağın tekrar doğru güzergahına yönlendirilmesinin sağlanması gibi bir dizi açıkça belirtilmiş prosedür üzerinden NORAD’a (Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı) bir avcı jetler eskortu gönderilmesi talebinde bulunur. Eğer uçağın pilotunun birlikte hareket etmekten kaçındığına inanılırsa, düzenlemeler, avcı jetlere uyarı amaçlı havada duman bırakan mermilerle ateş açma, uçağın yanı başına kadar sokulma, uçağı istenen uçuş yoluna zorlama- hatta çok uç durumlarda uçağı vurarak düşürme gibi bir dizi daha agresif karşılıklar verme hakkını tanır. Avcı jetler, ya en yakın hava üslerinden gönderilir ya da ikinci şık olarak deneme uçuşu yapan pilotlar uçağın engellenmesi için yönlendirilir. Avcı jetleri göndermek sadece bir iki dakika alır ve bu süreç o kadar rutin bir haldedir ki, 11 Eylül’e kadar ki bir yıl içerisinde Amerikan semalarında haftada ortalama 1.6 oranında böyle olaylar olmuştur. Kaçırılan uçakların uçuş güzergahlarına ilişkin hava sahalarının yeri hakkında yapılan bir araştırma, kaçırılan uçağın bir yere vurmadan engellenmesi gerektiğini göstermiştir. Ama Pentagon vurulduktan sonra bile hiçbir avcı jeti gökyüzüne gönderilmemiştir. (Bkz. http://home.pacbell.net/skeptica/9-11list.html )

Bununla ilgili en görülmeye değer örnek Pentagon’a uçak çarpması olayıdır. Saat 9.03’e kadar iki uçak zaten Dünya Ticaret Merkezini vurmuştu ve Pentagon’u vuracak uçağın 42 dakika daha uçmasına izin verildi, tabiî ki de Washington’a doğru, ve de dünyanın en güçlü hava gücünün umurunda olmadan. Pentagon’dan sadece 10 dakika uzaklıkta Andrews Havaüssü vardır. Dev bir donanıma sahip bu üs, Washington ve civarının hava savunmasından sorumludur ve kendi içerisinde sadece bu güvenlik işlevini yerine getirmesi için sürekli olarak teyakkuz halinde bulunan iki hava filosu bulundurur. Bunun nedeni ise, Beyaz Saray’ın, Eyalet Meclisi’nin, Capitol’un, ve de şehrin sivil vatandaşlarının tehlike altında bulunma ihtimalidir. Bu durum hiçbir zaman öngörülmemiş bir olasılık olmamıştır. Simülasyon yoluyla Pentagon geçmiş iki yılda, iki defa spesifik olarak bir uçak çarpması hadisesinin alıştırmalarını yapmış ve onlarca yıldır kaçırılan bir uçağın Beyaz Saray’a olası bir intihar dalışı yapma problemiyle boğuşmaktadır.

11 Eylül günü, yetkililer yaklaşık olarak bir saat kadar öncesinden Pentagon saldırısının uyarısını almışlardı ve art niyet taşımadığı bilinen basit bir uçağın kazara rotasından sapması durumunda bile otomatik olarak uygulamaya konan standart süreçleri ihlal ederek tüm hava gücünü üstte beklettiler.

NORAD, ilk başta hiçbir avcı jetini yollamadığını kabul ettikten sonra, -çünkü meğer böyle bir şeyin olabileceğini hayal edememişler- hikayeyi bir hafta sonra aniden değiştirerek, 130 mil ötedeki Langley havaüssünden avcıları yolladığını ama avcıların olay yerine zamanında varamadığını öne sürdü. Eğer avcılar gerçektende Langley’den gönderilmişse, o halde nasıl oluyor da avcıların yollanması emrini veren NORAD, bundan bir hafta sonrasına kadar kendi verdiği emirden bihaber oluyor? NORAD tarafından verilen zamanlara göre, Langley avcılarının olay yerine zamanında varamaması için saatte 260 milin altında uçmuş olması gerekiyordu- kaldı ki avcıların yapabilecekleri maksimum hız saatte yaklaşık 1200 mil’dir. Andrews Havaüssü’nün sadece 10 mil ötede iki hava filosu varken- ve de özellikle yalnızca Washington ve civarının güvenliği için konumlandırılmışken- neden Langley Havaüssünden avcılar gönderilsin ki? (Bkz. http://www.AttackOnAmerica.net/IGNORAD.htm )

Daha acayip olanı, CBS haberlerinin, 14 Eylül günü Langley Havaüssü ile ilgili iddiayı, haberi, herhangi bir kaynağa dayandırmadan yayınlayan ilk kurum olmasıdır. 16 Eylül’de Başkan Yardımcısı Dick Cheney, hala Pentagon saldırısı öncesinde avcı jetlerinin bulunmadığı iddiasını savunuyordu ve NORAD, CBS’in haberinden haberdar değildi ve 18 Eylül’e kadarda haberdar olamayacaktı.

Bunun üzerine, o gün Andrews Havaüssü’nde hiçbir avcının bulunmadığını söylemeye çalıştılar ama o gün yerlerinde bulunmayan avcıların nasıl olupta Pentagon vurulduktan birkaç dakika sonra semadaki yerlerini almak üzere Andrews Havaüssü’nde hazır bulunduklarını açıklayamadılar ve de hala Başkent’e doğru yol aldığı bilinen devasa UA 93 uçağını engellemek için rahatlarını bozmadılar.

Hava gücü olup bitenler karşısında seyirci kalıyorken, iki resmi görevli ulusun savunmasından direk olarak sorumludur- Genel Kurmay Başkanı Richard Myers ve Başkan/Başkomutan George W. Bush. Amerika Başkanı George W. Bush meydana gelen dehşet karşısında, çıldırtan bir lakaytlık olarak tanımlanabilecek bir tutum sergilerken, Myers, bir uçağın Dünya Ticaret Merkezine vurduğunu duyduğunda, Senatör Max Cleland’la rutin bir toplantıyı başlatmak üzereydi. Myers sanki hiçbir şey olmamış gibi toplantıya devam etti. 18 dakika sonra ikinci uçak da vurduğunda, NORAD, en azından bir uçağın daha kaçırıldığını biliyordu, buna rağmen Myers ve Cleland toplantıya devam ettiler. Akabinde bu uçak Pentagon’u vurdu. Ama hala ısrarla toplantıya devam ettiler. (Bkz. 911review.org/Wiki/LEVIN_MYERS_NELSON.html )

Bu arada, Bush, Florida’daydı ve görüntüleri televizyonda yayınlanacak bir ilkokul ziyaretine çıkmak üzereydi. Bush, burada ikinci sınıf öğrencilerinin yaptığı okumaları dinleyecek, akabinde de ülkesinin yeni eğitim yasasıyla ilgili bir konuşma yapacaktı. Daha okula ulaşmadan bile, Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan ilk saldırıdan haberdardı. Çünkü, Bush’un makam arabası okula doğru yol alıyorken, Dünya Ticaret Merkezi’nin kuzey kulesi saat 8:46’da vurulmuştu. Ortada çok acil bir durum vardı ve Bush’un yapacağı okul ziyareti pekala iptal edilebilirdi. Ama Bush programına devam etti. Bush, ilk uçak çarpmasından 5 dakika sonra okulda olacaktı. (Bkz. www.thewebfairy.com/killtown/bush.html )
Bush, daha okula varmadan, NORAD, kendi belirttiği zaman dilimlerine bakılacak olursa, kaçırılan iki uçaktan daha haberdardı, bu, Bush’un da bundan haberdar olduğu anlamına geliyordu ama yinede o okula doğru devam etti. Okulun uluslararası bir havaalanından sadece 5 mil ötede olduğu ve Bush’un programının kamuoyu tarafından önceden biliniyor olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, ki bu okulun da bir hedef olabileceği anlamına gelir, buna rağmen Bush okula vardığında, saldırılar hakkında hiçbir şey bilmiyormuş gibi davrandı. Bush sınıfa girmeden, NORAD büyük bir terörist saldırının yolda olduğunu açıkça biliyordu. (Bkz.
http://www.sarasotamagazine.com/Pages/hotstories/hotstories.asp?136)

Saat 9.05 dolaylarında, Bush, küçük bir kızın, küçük keçisi hakkında yazdığı hikayeyi dinliyordu. Bu esnada, Beyaz Saray Genel Sekreteri Andrew Card sınıfa girdi ve ikinci bir uçağın Dünya Ticaret Merkezine vurduğunu ve “Amerika’nın saldırı altında olduğunu” Bush’un kulağına fısıldadı. Bush, belli belirsiz bir şekilde kafasını salladı ve bundan sonra sınıfın yaptığı okumalara gülerek, espri yaparak, çocukların okuma yeterlikleri hakkında cesaretlendirici sözler söyleyerek bir 25 dakika daha devam etti. Bush, bir muhabirin kendisine New York’da olup bitenlerle ilgilenmesi gerektiğini söylemesi üzerine, muhabiri sert bir biçimde azarladı ve şimdi bunu konuşmanın sırası olmadığını söyledi. Bu arada, Bush, sınıfta başka hiç kimsenin bilmediği bir şeyi biliyordu- gökyüzünde serbest bir şekilde uçan bir uçağın daha olduğunu. (Bkz. http://www.whatreallyhappened.com/9-11bushbooker.html ) Saat 9.30’da, AA 77 uçağı Washington’a doğru rahatsız edilmeden son derece rahat bir şekilde uçarken, Bush, (o günkü programında olduğu üzere) okuma yapan sınıftan ayrılıp, ulusa son derece gereksiz bir konuşma yaparak daha fazla zaman kaybetti. (Bkz. http://www.AttackOnAmerica.net/BushAtEmmaEBookerSchool.mov ) Bush konuşmasında, “sorumluların izini bulup onları cezalandırmaya” söz veriyorken, dinleyicilerinin hala farkında olmadığı ama kendisinin bildiği, havada serbest bir şekilde dolaşan uçakla ilgili bir şeyler yapmak için alakadar görünmüyordu. Tam Pentagon vurulduğu zaman, Bush okuldan ayrılıyordu.

Daha sonra, devam etmekte olan krizin farkında olupta buna rağmen okula gitmekte ısrar etmesini örtbas etmek için, Bush, ilk uçağın Dünya Ticaret Merkezi’ne çarptığı zaman okulda olduğu yalanını uydurup, sabahki durumuyla ilgili yalan bilgiler verdi. Bu yalan, egemen medyanın popüler mitolojisinde yerini almıştı bile. O sabahki hareketlerinin üstünü kapatmak için yalan bir hikaye bulmaya çalışırken, Bush, ilk çarpmayı okuldayken TV’den canlı olarak seyrettiğini ve bunun bir kaza olduğunu düşündüğünü dikkatsizce söyleyiverdi. Bu da bir yalandı çünkü ilk uçak çarpması hiçbir zaman canlı olarak televizyondan verilmemişti. Canlı olarak verilen İkiz Kuleler’e ikinci uçak çarpması hadisesiydi. İkinci olarak, ilk saldırı olduğunda, Bush makam arabasıyla okul yolundaydı. Aynı anda hem makam arabasında olup, hem de okuldaki TV’den olayı nasıl seyredebildi? Üçüncü olarak, eğer Bush ilk çarpmayı okuldayken canlı olarak gerçekten seyretmişse, o zamanda Bush okula vardığında programını bir tarafa bırakıp televizyonun açılmasını mı istedi? O halde saldırıyı önceden biliyordu, bilmiyorduysa, bu nasıl tesadüfdür ki, teröristler saldırıyı yapmak için imkansız bir şeyi, Bush’un durduk yere televizyon izleme isteğini beklediler. (Bkz. http://www.serendipity.li/wot/bushflub.htm)