Siyonist yahudiler dünyayı ve ülkemizi işgal ettiYerküre üzerinde değişik coğrafyalara dağıldılar, her gittikleri yere, beraberlerinde fitne ve kargaşayı götürdüler. Bu fitne ve fesat sebebiyle diğer insanların nefret ve kinlerini kazandılar. Bulundukları yerlerdeki insanlar onlardan nefret eder oldular. Bu nefret, onların göçebe bir hayat yaşamalarına, sıkça göç etmelerine sebep oldu. Allah insanları değişik ırklarda ve kavimlerde yarattı. Bu durum Kur’an–ı Kerim’de şöyle bildirilmektedir: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır…” (1)Bu kavim ve kabilelerden biri de, İsrailoğulları’dır. İsrailoğulları Allah tarafından seçilmiş bir kavim ve ayrıcalık verilmiş milletti. Ancak İsrailoğulları bu seçilmişlik ve ayrıcalıklarının kıymetini bilemediler. Kendilerine verilen bu nimetin kadr–ü kıymetini bilip, hamd ile şükredecekleri yerde şımardılar, sapıklığa düşerek helâk olmayı seçtiler.Allah, İsrailoğulları’na sayılarını ancak Allah’ın bildiği sayıda peygamber gönderdi. Onlar ne yaptılar? Bu peygamberlere iman edecekleri yerde onları yalanladılar, dövdüler, sövdüler, zaman zaman öldürdüler. Bu çirkinlikleri, sayılamayacak kadar çok işlediler. Sonuçta ebedî olarak Allah’ın gazabına ve lânetine uğradılar. “…Hay, dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Aralarına, kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa), Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar, Allah ise, bozguncuları sevmez.” (2) İsrailoğulları uğradıkları lânet yüzünden yeryüzüne dağıldılar, onların yeryüzüne dağılmalarını Kur’an–ı Kerim şöyle haber vermektedir. “Onları (Yahudileri) grup grup yeryüzüne dağıttık…” (3) “Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onları dünyada (başka şekilde) cezalandıracaktı. Âhirette de onlar için cehennem azabı vardır.” (4)İsrailoğulları, son hükümranlıklarını Süleyman Aleyhisselâm zamanında yaşadılar. Ondan sonra mağlubiyet ve esaret hayatı başladı. Süleyman Aleyhisselâm ile elde ettikleri, ondan sonra kaybettikleri hükümranlığın, yaklaşık olarak milattan önce 700. yüzyıllarda meydana geldiği bilinmektedir. Son devir peygamberlerinden Zekeriya Aleyhisselâm’ı ve oğlu Yahya Aleyhisselâm’ı, kurdukları anarşi şebekelerinin terörist saldırıları ile şehit ettiler. İsa Aleyhisselâm’a birçok işkence ve saldırıda bulundular. Öldürmeye teşebbüs etmelerine rağmen Mevlâ’nın koruması nedeni ile bunu gerçekleştiremediler.Bu hâdiselerden sonra bir daha ayağa kalkamadılar. Milattan günümüze kadar geçen zaman içinde ne yaptılar, ne ile meşgul oldular? Her ne kadar sürgün ve dağınık yaşasalar da bulundukları yerlerde rahat durmadılar, sürekli toplum düzenini tehdit ettiler. Sürekli fitne ve fesat peşinde koştular. Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz döneminde de çıkarmadıkları fitne ve fesat kalmadı. Bir defasında Efendimizi zehirlediler. Hatta vefat ettiğinde, vücudunda kalan bu zehrin sebebi ile ebedî âleme göçtüğü rivayet edilmiştir. Kâinatın Efendisi’nin peygamberlik görevi ile dünyaya teşrif etmesi, Yahudilerin tüm umutlarını tüketmişti. Bu durum karşısında, onların durumu, güneş karşısındaki karın misali gibiydi.Yerküre üzerinde değişik coğrafyalara dağıldılar, her gittikleri yere, beraberlerinde fitne ve kargaşayı götürdüler. Bu fitne ve fesat sebebiyle diğer insanların nefret ve kinlerini kazandılar. Bulundukları yerlerdeki insanlar onlardan nefret eder oldular. Bu nefret onların göçebe bir hayat yaşamalarına, sıkça göç etmelerine sebep oldu. İnsanlar onlardan nefret ederken, onlar da insanlardan nefret ettiler. Varlık sebeplerini kin ve nefret üzerine kurdular. Kin ve nefretlerini, korkuları nedeni ile açığa vuramayınca, bu defa gizlilik içinde, yeraltı teşkilatları kurarak varlıklarını sürdürdüler. Geçmişten gelen bir alışkanlıkları olan, büyü ve sihir ile uğraştılar, büyü ve sihri değişik boyutlara taşıyarak, kurdukları gizli yeraltı teşkilatları ile insanlık tarihinden intikam almanın peşinde koştular. Birçok gizli teşkilat kurdular, bunlardan en önemlileri “Kabala–Tapınak Şövalyeleri–Masonluk–Siyonizm” olarak sayılabilir. Yahudilerin binlerce yıla dayanan bir ideal ve amaçları vardır. Bu ideal, dünya egemenliği ve bu dünya egemenliğini kuracakları sözde vaat edilmiş topraklar olan “Arz–ı Mev’ud”dur. İsrailoğulları bu idealin hayali ile yaşamış, kurdukları her teşkilatı bu ideale hizmet için kurmuşlardır. Bu ideale hizmet için kurulan örgütlerden biri de Siyonizm’dir.Bu yazımızın ana konusu da Siyonizm’dir. Siyonizm, İsrailoğulları’nın gerek hükümdarlıklarını kurmak, gerek diğer tüm insanlardan intikam almak için yaptıkları faaliyetlerin en önemlisidir. Siyonizm o kadar önemlidir ki, ideallerine ulaşmak için dünyayı ateşe vermek gerekirse, bunu hiç tereddüt etmeden yapabilecek fikir yapısına sahip, sapık bir ideolojidir. Dünya Hâkimiyeti için
EKONOMİYİ ELE GEÇİRDİLER
Dünyayı ele geçirmek için harekete geçen Siyonist liderleri, dünya hâkimiyetine adım adım nasıl varacaklarının plan ve programını yaptılar. Şimdi bu protokollerden çarpıcı anekdotları sizlerin dikkatine sunacağız. Göreceksiniz ki, bundan yüz sene önce alınan kararlar, aşama aşama nasıl da uygulanmış. Dünyayı nasıl ele geçireceklerini protokollerde şöyle anlatmaktadırlar. “Peygamberlerimiz bize, bütün yeryüzünü idare etmek üzere Allah’ın bizi seçmiş olduğunu söylediler. Allah bize bu meseleyi başarabilecek bir deha vermiştir; hasım tarafta bir deha olsaydı, bizimle didişebilirdi; fakat dağdan gelen bağdakini kovamazdı. Aramızdaki çekişme dünyanın bir eşini görmediği derecede zorlu olurdu.Yönetim makinesinin bütün çarkları motora bağlıdır ve o motor da altındır. Bilginlerimiz tarafından geliştirilen iktisat ilmi bize altının görkemli değerini göstereli çok zaman oldu.” (7)Kendilerinin seçilmiş insanlar olduklarını açıkça ifade ediyorlar. Bu seçilmişliklerini destekleyecek ve dünyada egemen olmak için altının önemi belirtildikten sonra, ellerindeki altın sayesinde bu egemenliği gerçekleştireceklerini belirtiyorlar.Gelecekte ekonominin milletler ve ülkeler üzerinde ne kadar etkili olacağını düşünen Siyonistler buna göre tedbirlerini de almışlardır. Yine Siyon Protokolleri’nin bir yerinde bu durum şöyle izah edilmektedir: “İktisadî ilimler Yahudilere öğretilecek en mühim ilimlerdir. Biz bir banker, sanayici, sermayedar ve bilhassa milyonerler zümresiyle kuşatılmış olacağız; çünkü sonunda her şey rakamlarla kesinleşecektir.” (8)Ekonomi ilmi sayesinde bankalar, büyük sanayiî ve ticarî kuruluşlar, büyük sermayeler elimizde olacak diyorlar. Öyle de olmadı mı, dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, büyük holdingler ya Siyonist Yahudi’nin elindedir, ya da yandaşlarının, destekçilerinin. Bu durum ülkemizde de böyle değil mi. Bankalar, borsalar, şirketler, ekonominin can damarları, Siyonist Yahudilerin kontrolü altındadır. Bu kontrol, bazen bilfiil, direkt olarak olmazsa da, endirekt olarak onların elindedir. Nasıl mı? Teferruatını ileriki sayfalarda bulacağınız, açıklamalar için kısa bir bilgi notu verelim.Siyonist Yahudiye hizmet eden gerek yeraltında, gerek yer üstünde faaliyet gösteren Uluslar arası kitle örgütleri vardır. Mason Locaları, Lions ve Roteryan, Bilderberg, kuruluşları bu ideale hizmet için kurulmuştur. Ekonominin lokomotifi olan kurum ve kuruluşların idarecilerinin çoğunluğu bu derneklere üyedir. Dolaysıyla da Siyonist Yahudi’nin kontrolü altında bulunmaktadırlar. Bu kontrolün altına girmeyen, yerli ve millî sermayeye hayat hakkı tanınmamaktadır. Yıllarca ülkemizde millî ve mânevî değerlere bağlı insanların ticaret yapmalarının önüne her türlü engel çıkarıldı. “Yeşil sermaye” denildi, “kara sermaye” denildi, velhasıl bir noktaya kadar gelmelerine izin verildi, ondan sonrasına “Dur, gidemezsin!” denildi.Bu plan bundan yüz sene önce alınmış ve adım adım yürürlüğe konulmuştur. Dünya Hâkimiyeti için
BASINI ELE GEÇİRDİLER
Siyonist Yahudilerin dünya hâkimiyeti için, altın ve paradan sonra en önemli gördükleri unsur, basın yayındır. Altın ve para sayesinde, devletlerin ekonomilerini kontrolleri altına aldılar, basın yolu ile de sessiz kitleleri, halkı kontrol altına almayı, istedikleri yönde yönlendirmeyi başardılar. Dünya hâkimiyeti için, basın yayın çok ama çok önemlidir. Basın yayını ele geçirmenin ne kadar önemli olduğunu anlatan Siyon Protokolleri’nin II. Bölüm’ünde şöyle denilmektedir:”Basın, söz hürriyetine vücut verir. Ancak, devletler bu güçten faydalanmasını bilmediler ve bu güç bizim elimize geçti. Şimdi biz, gölgede kalmakla beraber, istediğimiz tesiri ortaya çıkartıyoruz…” (9) Basının önemini tespit ettikten sonra, ülkelerdeki basın yayını kontrol altına almak için çalışmalar başlattılar. Her işte olduğu gibi basını ele geçirmek için de ellerindeki maddî gücü kullandılar. Bazen kapalı kapıların ardında, bazen de aşikâr yürütülen faaliyetler neticesinde basını ele geçirmek zor olmadı. Basını kullanmak ve kontrol altına almak için, Siyonizm’e hizmet için kurulan kitle örgütlerinin çalışmaları, Medyayı ele geçirmek için, önemli katkı sağladılar. Nasıl başarılı olduklarını kendileri de şöyle açıklamaktadırlar:”Büyük kudretin –yani basının– zaten gizlice elimiz altına düşürdüğü halk, bize yardım edecektir. Doğrusunu isterseniz, ağza almaya değmez bazı istisnalar bir yana, basın bütünüyle bize bağlıdır. (10)Ülkemizden örnek verecek olursak, ülkemizin önde gelen gazeteleri 1980’li yıllara kadar Yahudi asıllı, Siyonist ideale hizmet eden insanların elinde değil miydi? Bunların bir kısmı bizzat basın yayın kuruluşlarının sahibiydi. Bir kısmı da basın yayın kuruluşlarının tepe noktalarında idareci olarak bulunuyordu. Ayrıca bir köşe yazarı da Siyonist Yahudi ideolojisine hizmet için kurulan örgüt üyesi değil miydi? Bunun için birkaç örnek verecek olursak, konu daha iyi anlaşılacaktır. Aşağıda Tanyu hocanın eserinden isimlerini vereceğimiz kişiler ya Mason Locası, ya Lions, ya Roteryan, ya Bilderberg üyesidir, ya da dönme Sebatayist’tir. Simavi Biraderler, Hürriyet, Günaydın Gazetelerinin sahipleri. Türkiye kamuoyuna seks ve ahlâksız yayınların girmesini sağlayan bu kardeşlerdir. Vakti zamanında hemen hemen bütün seks mecmua ve magazin yayınları bunlarındı. Abdi İpekçi, Milliyet gazetesi başyazarı.Emil Galip Sandalcı, Vatan gazetesi yazarı.Ahmet Emin Yalman, Vatan gazetesi sahibi.Talat Human, Milliyet gazetesi yazarı ve Eski Kültür Bakanı. Sami Kohen, Milliyet gazetesi yazarı.Reşat Nuri Güntekin, yazar.Ziya Gökalp, yazar, sosyolog Ahmet Rasim, gazeteci, yazar.Namık Kemal, şair, yazar. Mehmet Emin Yurdakul, şair (11)Bu isimleri çoğaltmamız mümkündür, sayfalarımızın darlığından birkaç ismi dikkatinize sunduk. Bu isimleri dikkatle incelediğimizde her birinin önemli ölçüde kültür ve sanat eserlerinin olduğu görülmektedir. Bu ve benzeri zatların aynı zaman da halk tarafından da beğeni ile takip edildikleri bir gerçektir. Oysa bu insanların yaptıkları Siyonist Yahudi idealine hizmetten başka bir şey değildir. Bir hakkı teslim için küçük bir not düşmekte fayda var. Bu ve benzeri isimleri Siyonist Yahudi’nin kendi ideali için kullandığı su götürmez bir gerçektir. Ancak bu tuzağı fark edemeden, tuzağa düşmüş olanlar olabilir. Bunların sayıları da çok ama çok azdır. Bu durum sadece ülkemize ait bir vakıa değildir, birçok ülke aynı konumdadır. Başta Amerika olmak üzere, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde medya ya direkt olarak Siyonist Yahudi’nin elindedir, ya da dolaylı yoldan onların kontrolleri altınadır. Bundan yüz sene önce Siyon Protokolleri’nde zapta geçirilen kararlar, zaman içinde uygulamaya konmuş ve sonuçta dünya egemenliğine giden yoldaki en önemli unsur olan medya tamamen Siyonist Yahudi’nin kontrolüne girmiştir.Medyanın Siyon Protokolleri’ndeki kurallara ne kadar bağlı olduğunu daha iyi anlamak için dikkatlerinizi ülkemizdeki bir noktaya çekeceğiz. Ülkemizdeki medya kuruluşlarının en önde gelenlerinin, Doğan Grubu, Sabah Grubu, Çukurova Grubu ve tasfiye edilen Uzan Grubu’nun kontrolünde bulunan yazılı, sesli ve görsel yayın kuruluşlarının yayın politikalarına dikkat edelim. Elimizde somut bir belge olmamakla birlikte söyleyebiliriz ki, bu yayın kuruluşlarının, yayınlarında izledikleri yolun, Siyon Protokolleri ile örtüştüğü net bir şekilde görülmektedir. Bahsi geçen basın kuruluşlarının ortak yayın politikalarına baktığımızda ilk göze çarpan, millî ve mânevî değerlere karşı aleyhte yürüttükleri kampanyadır. Siyasî, ekonomik ve kültürel farklılıkları olan ve bu farklılıkları yayın politikalarına da yansıtan bu yayın kuruluşlarının ittifak ettikleri yegâne konu, Millî ve mânevî değerlere karşı yürüttükleri savaştır. İslâm dini ile ilgili bir konu gündeme gelse, malûm medyanın bu konuya bakışı sanki tek kalemden çıkmışçasına benzerlik gösterir.İnsan hakları, özgürlük ve demokrasi havariliğini kimseye bırakmayan malûm basının usta kalemleri, inançlı bir insanın bu hakları kullanamayacağında hemfikirdirler. İnsanın en temel hakkı olan, düşünceyi ifade özgürlüğü, öğrenim özgürlüğü, inanmak ve inandığını yaşamak özgürlüğü, hürriyet ve teşebbüs özgürlüğüdür. Bu özgürlükleri Müslümanların kullanması sakıncalıdır, onun için bu özgürlükleri Müslümanların ne kadar ve ne ölçüde kullanacaklarına, Siyon Protokolleri’ne bağlı insanlar tarafından karar verilecektir. Namazı nasıl kılacağımıza, onlar karar verecek. Namazda Türkçe mi okunacak Arapça mı? Malûm zatlardan bir tanesine şöyle bir öneride bulunmuştuk: “Sen namaz kıldığında nasıl okursan oku. İster Türkçe, ister İbranice; ama bizim namazıma karışma.”Adam ömründe namaz kılmış değil, kalkıyor namazda ne okunacağının fetvasını veriyor. Adam oruç tutmaz, orucun nasıl tutulacağını öğretmeye kalkışıyor.İnsanın en doğal hakkı olan, insan hakkı ve insan haklarının kullanımı Müslüman olmayanlar için geçerlidir. Müslümanlar, insan haklarını sınırlı ve izin verildiği ölçüde kullanabilirler. Yıllardır, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren İsrail zulmüne, malûm medya kuruluşları sürekli duyarsız kalmışlardır. Bu medya kuruluşlarına ait yayın organlarında İsrail aleyhtarı ciddi bir manşet, haber ya da yorum bulmak mümkün değildir. Arada bir kantarın topuzu kaçmasın diye, usûlen danışıklı dövüş mukabilinde, bazı haber ve yorumlar görülebilir. Bu durum sizi aldatmasın, onların oynadığı oyunun bir parçasıdır.Ülkemizdeki medya kuruluşları, Siyon Protokolleri’ne uygun hareket etmektedir. Bunu yaparken de, uyguladıkları metotta ve gittikleri yolda son derece profesyonel oldukları bir gerçektir.
SİYONİZM NEDİR VE NE ZAMAN KURULMUŞTUR?Siyonizm, İsrailoğulları’nın dünya egemenliğini kurmak, Yahudiler dışındaki tüm insanları Yahudilere köle yapmak ve vaat edilen toprakları elde etmek için uygulamaya konulan sapık bir ideolojidir. Bu sapık ideoloji zaman zaman gizli örgütler tarafından temsil edilmiş, genellikle gizli faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu ideoloji ile hareket eden örgütlerin kuruluşu, bundan iki bin yıl öncesine dayanır. Bunu Siyon önderlerinden biri olan Nathan Birnbaum 23 Ocak 1892’de “Les Principes du Sionisme” (Siyonizm’in İlkeleri) üzerine verdiği bir konferansta, ilk kez ifade etmiş ve Siyonizm kavramını şöyle tanımlamıştır:”Siyonizm, “Siyon” sözcüğünden türemektedir. Eski zamanlardan beri Kudüs’teki bir tepenin adı olan Siyon, aynı zamanda Kudüs kentinin şiirsel adlandırması olarak kullanılmıştır. Çünkü bu kent, Yahudi Devleti’nin merkezi olmuş, bu ad da Filistin’deki Yahudi ülkelerini belirtmiştir. İsrailoğulları’nın bağımsızlıklarının Roma tarafından sona erdirilmesinden itibaren de “kurtuluş”a duyulan ulusal özlemi simgelemiş, diriliş umudunu temsil etmiştir. “Siyon’a geri dönüş” iki bin yıllık sürgün ve acılar boyunca Yahudi halkının ülküsü olagelmiştir. İşte bu ülkü, Siyonizm’in temelidir.” (5)Siyonizm’in gerçek mânada siyasallaşıp, uzun yıllar idealdeki hedefine kilitlenmesi 19. yüzyılın son çeyreğinde gerçekleşmiştir. Politik Siyonizm’i teşkilatlanarak kuran da Theodore Herzl’dir.19. yüzyılda Yehuda Alkalay, Kalischer Hirsh, Moses Hess ve Leon Pinsker politik Siyonizm’in her ne kadar fikir babaları olmuşlarsa da bu şahıslardan farklı olarak politik Siyonizm’i sistemleştiren ve politik Siyonizm’in kurucusu olan kişi Dr. Theodore Herzl’dir. Politik Siyonizm, 1897’de Dr. Theodore Herzl tarafından ortaya atılmış olup, Filistin ve çevresinde bir Yahudi Devleti kurmaya ve yaşatmaya çalışan Yahudi ulusal kurtuluş akımı olarak tanımlanmaktadır. (6)Siyonizm’in ortaya çıkışının altında birçok sebep aranabilir. Bu sebeplerin en önde geleni, Yahudilerin yani İsrailoğulları’nın bitmez tükenmez ihtirasları ve bu ihtirasın geldiği noktada dünyaya hâkim olma idealleridir. Burada akla şu soru gelebilir: Siyonizm’in çıkışı niçin 19. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur? Bu soruya verilecek cevap çok açıktır. Gelişen bilim ve bilime paralel olarak da ortaya çıkan teknoloji… Buna Sanayi Devrimi de denilebilir. Bilim ve teknoloji = para olunca hâdisenin seyri değişti. Değişen dünya şartları Yahudileri ön plana çıkarmaya başladı. Yahudilerin ön plana çıkmaya başlamaları, ellerindeki maddî güç sayesinde oldu, daha açık bir ifade ile maddî güçleri sayesinde adam yerine konulmaya başlandılar. Tarihin ters döndüğünü, kendilerinin de adam yerine konduğunu anladıkları anda da ayaklandılar. Bu binlerce yıllık ideale ulaşmak için tarih boyunca kurulan yeraltı karanlık teşkilatlarına birini daha eklediler Siyonizm. Siyonizm, Siyon’dan geldiği için, onlar için kutsallık ifade ediyordu. Siyon, Hz. Süleyman Aleyhisselâm tarafından yaptırılan mabedin bulunduğu tepenin adıdır. Siyon dağı Yahudilerin hükümranlığını temsil etmektedir. Binlerce yıllık sürgünden sonra Siyon, Yahudiler için bir hükümranlık sembolü olmuştur. Siyon önderlerinden biri olan Nathan Birnbaum 23 Ocak 1892’de “Les Principes du Sionisme” (Siyonizm’in İlkeleri) üzerine verdiği bir konferansta, ilk kez ifade etmiş olduğu bu kavramı şöyle tanımlamıştır:”Siyonizm’in kuruluş felsefesi, vaad edilen Yahudi devletini kurmak ve dünya hâkimiyetini ele geçirmektir. Kuruluşunda bulunan Siyonist önderleri, gelişen dünyayı dikkate alarak, bu ideallerini gerçekleşme zamanının geldiğine inanarak, bu karanlık örgütü kurdular. Bu örgüt, gizli toplantılar tertip ederek taraftar toplamaya çalışırken, kurulacak olan devletin de ilke ve prensiplerini ortaya koymaktaydı. Bu toplantılarda alınan kararlar, yazıya dökülüyor ve saklanıyordu. Yazılarak kağıda dökülen bu kararlara “Siyon Protokolleri” adı verilmişti.DÜNYANIN İŞGAL PROJESİ ÇİZİLDİBu “Siyon Protokolleri” gelecekte dünyayı nasıl bir tehlikenin beklediğini açıkça ortaya koymaktadır. Yaklaşık olarak bundan yüz sene önce yazılan bu Protokoller’de yazılanlara baktıkça nasıl bir tehlikenin içinde bulunduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. “Siyon Protokolleri” yazıldıktan sonra, Yahudi olmayanların eline geçmemesi için azami gayret sarf edilmiş, ancak uzun süreli muvaffak olamamışlardı. Sonuçta Siyon Protokolleri Yahudi olmayanların da eline geçmiş ve yayın çalışmaları başlamış. Bu Protokollerin yayın aşamasında birçok esrarengiz hâdiseler meydana gelmiştir. Protokolleri kitap hâline getirip basmaya çalışanlar öldürülmüş, basılan nüshalar ortadan kaybolmuştur. Birkaç teşebbüsten sonra nihayet Protokoller kitap hâlinde basılmıştır. Baskının önüne geçemeyen Siyonist Yahudiler bu sefer de Protokollerin içeriğini inkâr ettiler. İnkârları tam bir inkâr olmayıp yarım ağızla bir inkâr olmuştur. Protokolleri niçin inkâr etmişlerdir? Yahudi dışındaki kamuoyunda çıkacak tepkiyi önlemek için. Kesin bir dille inkâr etmeleri, işlerine gelmemişti, çünkü içe dönük mesajı zaafa uğratma tehlikesi vardı. Netice itibariyle bu Siyon Protokolleri yayınlanmış ve dünya kamuoyunun tepkisini çekmiştir. Her ne kadar inkâr etseler de, bu Protokollerin Siyon önderleri tarafından yazıldığı açık bir gerçektir. Yahudiler, her yerde her bölgede halkın tepkisini almış ve bu nedenle de sürekli aşağılanan bir ırk olarak anıla gelmişledir. Bu sevimsizlikleri yüzünden ne devlet kurabilmişler, ne de bulundukları memleketlerin idarî erkinde görev alabilmişlerdir. Bu durum, 20. yüzyılın başlarına kadar süre gelmiştir. Maddiyat, altın, dolayısıyla da para, insanlığın ve toplumun olmazsa olmazı olmaya başladığı andan itibaren Yahudilerin de yıldızı parlamaya başladı. Yıllardır bir yanda yeraltında gizli örgütleri ile teşkilatlanmaya çalışan Yahudiler, diğer yanda da ticaret yaparak özellikle altını, parayı ellerinde bulundurmaya çalışmışlardı. Paranın, ekonominin her geçen gün dünya gündemine oturduğunu gören Yahudi önderleri, uzun yılların rüyası olan dünya hâkimiyetini paranın gücü ile elde etme imkânının doğduğunu gördüler. İşte bunun için, 19. yüzyılın son yarısı ve 20. yüzyılın başlarında büyük plan hazırladılar. Dünya Hâkimiyeti için KÜLTÜR, SANAT FAALİYETLERİ KONTROL ALTINA ALINACAKSiyonizm’in dünyayı işgal planının bir parçası da, kültür, sanat, eğlence ve spor gibi sosyal faaliyetleri kontrol altına almaktır. Amaç; kültür, sanat, eğlence ve spor gibi faaliyetlerle halkı etkilemek, ahlâksız, ruhsuz, duyarsız bir toplum meydana getirmektir. Bu karar Siyon Protokolleri’nde şöyle açıklanmaktadır:”Cahil halka, aşağı yukarı aynı siyasî istikameti göstereceğiz. Meseleler hakkında derin düşünme yolu ile bir neticeye varabilmelerine meydan vermemek için onları eğlenceler, oyunlar, zevkler ve genelevlerle oyalayacağız. Yakın bir gelecekte, basın vasıtasıyla, sanat ve her türlü spor yarışmaları teklif edeceğiz. Bunlar, insanların düşüncelerini, mücadele zorunda kalacağımız meselelerden uzaklaştıracaktır.” (12)Siyon Protokolleri’ndeki bu kural, ülkemizde harfi harfine uygulandı ve hâlen de uygulanmaktadır. Bu kural öyle uygulanıyor ki, Siyonistler ülkemizi tamamen işgal etmiş olsalardı, Siyon Protokolleri bu kadar güzel uygulanamazdı. Bir millet sanat ve kültür faaliyetleri ile nasıl yok edilir, uygulamalı dersi ülkemizde sahneye konmuştur. Şimdi kısaca bu mesele üzerinde duracağız.Sanat sektörünün önemli kollarından biri sinemadır. Türk sinemasının tarihine baktığımızda, bu sektörün Siyon Protokolleri’ni ne kadar güzel uyguladığı açıkça görülmektedir. Birkaç istisna hariç, Türk sinema tarihinde çekilen filmlerin tamamının senaryolarına baktığımızda ortak bir mesajın varlığı göze çarpmaktadır. Bu mesaj sanki gizli bir el tarafından bu sektöre enjekte edilmektedir.”Müslüman Türk milletinin, millî ve mânevî değerlerine hakaret. Bu değerleri, aşağılayarak, izleyicinin gözünden düşürmek, ahlâksız bir neslin yetişmesine katkı sağlamak, millî kimlikten uzaklaştırmak ve milleti uyuşturup, uyutmak.” Bu mesajın nasıl uygulandığını görebilmek için çekilen filmlerin senaryolarına bakalım. Türk filmlerinin senaryolarındaki İslâmî motiflere dikkat edin. Örneğin, mahalledeki cami imamı… Yine birkaç filmi istisna tutarak, bütün filmlerdeki hoca ve imam karakterleri tek kelime ile iğrençtir. Filmlerde milletin namusuna göz diken bir hoca karakteri vardır. Milletin malına, mülküne göz diken bir imam vardır. Dünyaperest bir hoca ya da savaş yıllarında vatanını düşmana satan bir hoca imajı ile karşı karşıyayız. Bu durum ne kadar planlı, programlı bir hareketle karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.Bu durumun yorumunu ülkemiz dışından gelen yabancı birine yaptıralım. Almanya’da doğan sonra da uzun yıllar Avrupa’da yaşayan bir kardeşle bu konuyu konuşmuş ve onun şöyle bir tespiti olmuştu: “Türk sinemasının verdiği mesaj; bu ülkedeki imamlar, hocalar, ırz ve namus düşmanı, vatan hainidir.” Tespit tam isabet etmiştir; İslâm dinini karalamak, aşağılamak, insanların gözünden düşürmek için bu senaryolar bilinçli olarak yazılmıştır.Film sektörüyle ilgili bir başka olay da şudur. Filmlerin senaryoları, ülke gerçekleri dikkate alınarak, yaşanan hâdiselerden esinlenerek yazılmaktadır. Senaryolarda her kesim, yaşantı ve inanç grubundan esintiler bulunur. Ne yazık ki, İslâm dininin yüce prensipleri, o prensipleri sadece inancı için uygulayan insanların motiflerine rastlamak mümkün değildir. Bir İslâm ülkesi olan ülkemiz toplumunun en büyük sosyal ve kültürel olgusu, İslamiyet’tir. Filmlerde ve son zamanlarda çevrilen televizyon dizilerinde İslâmî çizgilere rastlamak mümkün değildir. Bu film ve televizyon dizilerinde namaz kılan, oruç tutan, başı örtülü bir karaktere rastlanmaz. Son yıllarda oldukça rağbet gören televizyon dizi ve filmlerinde, Siyonist planın çok vahim boyutlara ulaştığı açıkça görülmektedir. Kadının örtünmesi İslâm’ın bir emridir. Bu emri hafife almak, aşağılamak için ne sinsi senaryolar yazıyorlar. Ülkemizdeki kadın nüfusunun çoğunluğu başını örtmektedir. Bu kadar geniş bir kitlenin uygulaması, maalesef senaryolara yansımamaktadır. Başörtüsü ile ilgili verilmek istenen mesaj şudur: Başörtüsü “aşağı tabaka”nın, onların tabiriyle “sürü”nün yaşam biçimidir. Başörtülü kadınlardan, hademe olur, hizmetçi olur, kapıcı olur. Ama başörtülülerden idare eden olmaz. Onlardan ancak idare edilen olur. Başörtüsü, hizmetçi ve hademelerin bir giyim biçimidir.Film ve dizilerde göze batan bir başka gerçek de, çekim yapılan evlerin kullanımıdır. Çekim yapılan evler tam mânası ile bir at ahırıdır. At, ahırına nallarını çıkarmadan girer, bizim oyuncular da evlerine ayakkabı çıkarmadan, hatta yatak odalarına, hatta yataklarına bile ayakkabı ile girmektedirler. Bu durum, bizim kültürümüze terstir. Bizim kültürümüzde evlerimize ayakkabılarla girilmez. Bu hâdise Siyon Protokolleri gereği bize şırınga edilmek istenen bir yabancı kültür ürünüdür.Filmlerde oynayan sanatçılara gelince, onların içinde millî ve mânevî duygulara sahip olan çok azdır, hemen hemen yok gibidir. Son zamanlarda ortaya çıkan birkaç ismi istisna tutarsak, yok demektir. Bu sanatçılar her fırsatta, milletin değerleri ile alay eder, aşağılar, hatta hakaret ederler. Millet de bunların peşinden gider. Türk milletinin kültür ve sanatı işgal altındadır, bizden olmayanların eline geçmiştir. Hâdisenin en acı tarafı da, insanı insan yapan değerlerden yoksun, her türlü alçak ve aşağılık özellikleri yaşam biçimi yapmış bu insanların, toplum nezdindeki itibarlarıdır. Bir sanatçı, her türlü gayrimeşru ilişkiyi yaşıyor, uyuşturucuyu kullanıyor, kendisinde şeref ve haysiyetin zerresi yok, ama bütün bu olumsuzluklara rağmen yüz binlerce insanı peşinden koşturuyor. Sadece bu durum dikkate alınsa, Siyon Protokolleri’nin, amacında ne kadar başarılı oldukları anlaşılmaktadır.
Dipnotlar:1–Hucurat,13
2– Maide, 64
3–A’raf, 168
4– Haşr, 3
5– Alain Boyer, “Siyonizmin Kökenleri”, çev: Volkan Aytar, İst. 1992, s. 79
6– L. Humphrey Walz, “Siyonizm ve Irkçılık: Çelişen Görüngüler ve Algılamalar”, Siyonizm ve Irkçılık Üstüne Uluslararası Sempozyum Bildirileri 24–28 Temmuz 1976, Haz. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Ankara 1985, s. 23
7– Will Durant,Roger Lambelin, “Yahudiliğin Tarihi ve Siyon Liderlerinin Protokolleri”, Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, s.120, Okumuş Adam Yayıncılık, İstanbul 2004
8– A.g.e Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, s.126, Okumuş Adam Yayıncılık, İstanbul 2004
9– A.g.e Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, s.110, Okumuş Adam Yayıncılık, İstanbul 2004
10– A.g.e Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, s.124, Okumuş Adam Yayıncılık, İstanbul 2004
11– Hikmet Tanyu, “Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler” Bilge Yayınevi, Tarihsiz, İkinci Baskı, c. I, s. 159
12– A.g.e Tercüme; A. Basad Kocaoğlu, s.144, Okumuş Adam Yayıncılık, İstanbul 2004
Esasen büyük bir yapılanma ama şeytanın tuzağı tabiğiki çabuk bozulur. Bu bir zihinsel mücadele , insanların uyanık olması ve böyle bir mücadelenin varlığından haberdar olması – edilmesi- gerekli.
Ülkemiz ve coğrafyamız için de özellikle ilgilendikleri biliniyor. Umutlar tabiiki buradan cıkacak . Fakat özel olarak milletimizi durdurmaya calısıyolar, bircok acıdan boyunduruk altında tutmaya çalışıyolar. Bunların farkına varıp dünya liderliğine yakın olmamız , ve bu liderliği göstermemiz gerekiyor. Tabiiki yapacak çok iş var. Uyanın !!!!
Filed under: basın yayın, ekonomi, protestanlar, siyonist yahudiler, Siyonizm, yahudiler | Leave a comment »